Gazetecilikte Kadın Koalisyonu Baskılara Rağmen Eşitlik Ve Hakikat İçin Mücadele Eden Kürt Kadın Gazetecilerin Gününü Kutluyor

Yer: Türkiye, Ankara
Tarih: 7 Ekim, 2020
Available in: 🇬🇧  English

Türkiyeli Kürt kadın gazeteciler bu sene yedinci kez “Kürt Kadın Gazeteciler Günü”nü kutluyor. Yalnızca ilk Kürt kadın yayın yönetmeni olmakla kalmayıp Türkiye’nin ilk kadın yayın yönetmeni olan Gurbetelli Ersöz’ün yaşamını yitirdiği güne adanan bu gün, Kürt kadın gazeteciler için buruk bir umudu ve mücadele ruhunu temsil ediyor.

Gazetecilerin sokak ortasında öldürüldüğü 1990’lı yılların çatışma ve kaos ortamında Özgür Gündem gazetesinin yayın yönetmenliği yapan Gurbetelli Ersöz’ün mirası bugün sınırda, sürgünde, adliye koridorlarında, ve ama “hep genç” kadın gazeteciler tarafından yaşatılıyor.

Esasen kimya mühendisi olup Çernobil ve Halepçe katliamları sonrası, kendi deyimiyle “Değişen bir şey yok; kimya gibi, laboratuvardasın, oraya preparat inceler gibi bakacaksın. Her farklı objektifle lamba preparatın başka bir özelliğini görmen gibi, haberde de, farklı objektiflerle farklı yanlar, farklı unsurlar ortaya çıkıyor ki ancak bunların bir araya gelmesiyle haberin gerçeğe en yakın resmini çekersin.” diyerek haberciliğe atılan Gürbetelli Ersöz’ü saygıyla anıyoruz.

Gazetecilikte Kadın Koalisyonu olarak baskılar, gözaltılar ve patriyarkal düzenin dayatmaları içerisinde coğrafyanın en cesur ve en şeffaf habercilik örneğini yapan Kürt kadın gazetecilerden bazılarıyla 7 Ekim için konuştuk.

Gurbetelli Ersöz’ün ismi, 1960’larda babası Almanya’da işçi iken doğmuş olmasından geliyor. Günümüzde pek çok Kürt kadın gazetecinin bir gurbet serüveni olduğu bilinciyle, onlardan biriyle Jinda Zekioğlu’yla konuştuk. ANF ve İMC TV’de seneler süren kariyerinden sonra Jinda 2018 yılında Yunanistan’ın Samos adasına taşındı. Göç kararı ve göçmen bir Kürt kadın gazeteci olmak ile ilgili Jinda şunları aktarıyor: “Türkiye'deki son yıllarımda 'muhabir gazeteciliği'ne ara vermiştim. Medya ne anaakımda, ne muhalif kesimde hayatta kalmanızı sağlamıyordu. Yazmayı hep çok sevdiğim için Avrupa'da çeşitli projeler yaptım. Zaten ilgi alanım olan gastronomi alanında kitaplar yazdım. Çok da keyif aldım. Ama tabi içinizde aklınızda hep asıl yazmak istedikleriniz duruyor. Yunanistan'da, hatta küçük bir adasının küçük bir kasabasında yaşama fikrini de bu yüzden benimsedim. Minimalist bir hayat, teknolojinin imkanları sayesinde sizi dünyanın her yeri ile buluşturabiliyor. Kendimce bir denge kurdum.”

Peki gazeteci olduğun için mi göçtün, göçtüğün için mi gazetecilik yapıyorsun dendiğinde ise cevabı “ikisi birden”. “Kalsam tek satır yazamayacak, konuşamayacak, şehrin içinde kaybolacaktım. Kaçtım, ama bu kaçışla kendi isteklerime, duygularıma, üretebileceklerime olan inancıma döndüm. Kürt, kadın, gazeteci, mülteci olmak elbette çok ağır duygular ama her koşulda Türkiye'deki bir Kürt'ten çok daha özgürüm teknik olarak ve bunu kullanmam lazım. Oturup ağlamaya zamanımız yok. Hele de Kürt kadınlara olan borcumuz susarak, sızlanarak ödenmez.”

“Türkiye’de kalsaydım yazamazdım” dediği kitabı Derve’de Kürt kadınının acı dolu göç hikayeleri ve anlatıcılığına yer vermiş Jinda. Gurbetelli’nin babasının “gurbetçiliği”, Jinda’nın “göçmenliği” ve Derve’ nin kadınlarının sürgününü karşılaştırmak ise imkansız.

“Derve'de yaşanılan göç bizim kişisel göç öykülerimizle mukayese edilemeyecek ölçüde zor ve acı ile dolu. Elbette insan çok şey öğreniyor ama. Şırnak'tan Zaxo'ya, Halepçe'ye, Ninova'ya, Maxmur'a, Kobane'ye, Berlin'e Frankfurt'a; her yeni göç ile sıfırdan başlayan o kadınlar, yarattıkları kalkan ile alışık oldukları bir mücadeleyi devreye sokmuş yeniden. İlk önce okullarını inşa etmiş Maxmur'da, iş kurup para kazanmış Zaxo'da, yıkılan evleri onarmış Kobane'de, Almanca öğrenmiş Frankfurt'ta. Durmamış ama. Durup devrim beklememiş. O an elinden ne gelirse onu yapmış. Kürtlerin sözlü hikayeciliğinin bu denli güçlü olmasında, çok iyi hikaye anlatıcısı olmalarının büyük bir katkısı var. Kürtler yaşadıklarını çok iyi betimleyip, iyi aktarabilen, bunu müziğe, resme, dansa yani folkloruna yansıtabilen bir halk. Ve bana kalırsa en kudretli yanları da bu.”

Jinda “Kürtler dinleyici değil, anlatıcı olmalı” derken sözü biraz da genç Kürt gazeteci Berivan Altan’a bırakmak istiyorum. Berivan gazetecilik yapmaya yani anlatıcı olmaya karar verdiği süreci şöyle anlatıyor:

“Ben gazetecilik yani daha doğrusu hakikati açığa çıkarma yolculuğuna 2015 yılında başladım. Aslında mesleğe girmem öyle beylik sözlere yer verilmeyecek kadar basitti ama devam etmem tam da hakikat arayıcılığına olan inancımla oldu. Gazetecilik mesleğine üniversite yıllarında fotoğraf çekme ilgimin de katkısı olmadı desem yalan. Sonrasında muhabir arkadaşlarla habere gitme, ezilen, sömürülen yok sayılan insanların sesini duyurma isteğine kayıtsız kalamadım. İlk olarak Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile başladığım meslek hayatım, OHAL KHK’si ile kapatılması ardından Dihaber, Mezopotamya Ajansı (MA) olarak değişti. Böyle başlayan yolculuğumda en çok etkilendiğim isimlerden biri Gurbetelli Ersöz oldu. Onun ortak noktamız benimde ailemin Adana’ya göç etmek durumunda kalması ve Kimyager olmam. Hikayesini okuduğumda çok etkilenmiştim.”

İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Avukat Eren Keskin, bir insan hakları savunucusu ve avukat olmanın yanı sıra Özgür Gündem genel yayın yönetmenliği yaptığı ve oradaki yazıları için yargılanan yılmaz bir kadın hakları savunucusu. Eren Keskin Kürt kadın gazetecilerin Türkiye’de gördüğü baskıları şu şekilde anlatıyor:

“Bu coğrafya, bir inkar coğrafyası. Kürt meselesi, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs sorunu, sistemin ‘kırmızı çizgileri’! Bu konularda, düşüncelerinizi ifade etmeye kalkarsanız, hemen ‘düşünce suçlusu’ olursunuz. Kürt gazeteciliği ise resmî ideoloji dışı yayın alanını seçti. Bugüne dek, tüm baskıların sebebi bu. Tabii ki, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi, gazetecilik mesleği de, “erkek egemen” bir alan. Bu konuda, bir kadın genel yayın yönetmeninin, ilk kez bir gazetenin başına geçmesi, Gurbetelli Ersöz ile oldu. Özgür Gündem, coğrafyanın en çok devlet baskısı hatta ‘kırımı ‘ yaşayan gazetesi. Bombalandı, yazarları, çocuk yaştaki dağıtımcıları katledildi. Hala, baskı yaşamaya devam ediyor. Ben de, 2013-2016 yılları arasında, daha önce fiilen gazetecilik yapmamış olsam da, gazetenin genel yayın yönetmeni oldum. Bu görevi, ‘kayıplarımıza karşı borcumuz” olarak gördüm. Özgür Gündemdeki yazılarımdan dolayı hakkımda, 143 dava açıldı. Şu anda, biten davalardan aldığım, toplam 17 yıl 2 ay hapis cezam var. Yargıtay’da, bekliyoruz. Daha bitmeyen davalar var. Yüzbinlerce TL para cezası var. Pişman mıyım? Hayır! Çünkü, ifade özgürlüğü mücadelesi, kadın mücadelesiyle bir yürüttüğüm bir ‘yaşam biçimi’ benim için.”

Bu coğrafyada gazeteci olmak ayrı zor, kadın olmak ayrı zor, kadın gazeteci olmak ayrı zor. Ancak Kürt kadın gazeteci olmak ise ezilenin ezileni olmak anlamına geliyor. Berivan tüm bu önyargılara kafa tutanlardan:

“Kürt kadın gazeteci olmanın çok yönlü yansımaları oluyor. Aslında ilk olarak başkaldırını ailede yapıyorsun. Onları bir kadın ve gazeteci olduğuna alıştırmak da bir mücadele gerektiriyor. Bunun yanı sıra sahada zaten kadın gazetecilerin az olduğu bir meslekte olmanın yanı sıra Kürt olmanın da ceremesini çekmek durumundasın. Ataerkil erkekler arasında muhabirlik yapmak, kendini göstermek öyle kolay olmuyor. Ama yine de en büyük gücü de, umudu da mücadele ruhunu da alacağın kadınların olması, heyecanını arttırıyor.”

Tarih boyu oradan oraya savrulmuş Kürt kadını diasporada da gazetecilik yapmaya devam ediyor, bu da kendi içinde bir takım zorluklar getiriyor. Jinda’nın tavsiyesi “kendine zaman tanımak ve kendi göç ve hikayesini tanıyabilmek”.

“Bir kere göçün ilk yıllarını ve ilk zorluklarını aşmadan gazetecilik bir üretim biçimi olarak mümkün değil. Bir kimlik olarak var. Buna baştan hazırlıklı olmalarını tavsiye ederim. Çünkü gazeteci psikolojisi üretemediği zaman kişisel eksikliğini dünyasına ağır bir şiddetle yansıtarak, o eksikliği kişisel yetersizliği sanmaya çok müsait.” Berivan’ın da bahsettiği sektörün sömürüye açık olmasına değinerek göçmen Kürt kadın gazetecilere “Elimizdeki şansı kullanmamız ama kendimizi de kullandırmamamız lazım” diyor.

“Gazetecilik üretimini hangi alanda yaparsak yapalım, ürettiklerimizin bir emek olduğunu unutmamak zorundayız. Her kurum hayatına devam etmek için belli bir maddi yatırım üzerine kurulur ve sizin desteğinizin bir ederi vardır. Gazetecilik ekmek parası için yapılacak bir iş değildir. Ama bu değildir ki ürettiklerimiz bedava. Bulundukları ülke standardının bu anlamda şartlarını bilmekle işe başlamalarını tavsiye ederim. Meslek odalarının da bu anlamda bir denetleyici olduklarını unutmayıp, sendika ve derneklerle ilişkilerini koparmasınlar. Kürt gazetecilerin, Kadın gazetecilerin ve Kürt kadın gazetecilerin bu anlamda birbirlerine destek vermesi ise en elzem olanı elbette.”

Gazetecilikte Kadın Koalisyonu olarak Kürt kadın gazeteciler ile dayanışma içinde kalacağımız sözü veriyor ve bugün ile ilgili son sözü Berivan’a bırakıyoruz: “Kürt kadın gazeteciler olarak Gurbetelli’den aldığımız hakikati açığa çıkarma ve hakikat yolunda ilerleme gerçekliği ile yılmadan, bıkmadan kalemimizin mürekkebinin kurumasına izin vermeyeceğiz. Her baskı ve zulme inat, buradayız.”

...

Gazetecilikte Kadın Koalisyonu, kadın gazetecilere yönelik küresel bir destek örgütüdür. Dünyanın dört bir yanındaki birçok ülkedeki kadın gazeteciler için mentörlük projesine öncülük eden ve kadın gazeteciler için özgür basın ortamına odaklanan ilk örgüttür. Kadın Gazeteciler Koalisyonu olarak dünyanın herhangi bir yerindeki kadınlara yönelik her türlü suistimalin durumunu ayrıntılı bir şekilde belgelemekteyiz. Bireyler ile kurumları bir araya getiren sistemimiz, kadın gazetecilerin endüstride çalışmasına yardımcı olmak için gereken deneyim ve danışmanlığı bir araya getirir. Amacımız, kadın gazetecilerin güvenle çalışabileceği ve gelişebileceği güçlü bir mekanizma geliştirilmesine yardımcı olmaktır.

Daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.womeninjournalism.org.

press@womeninjournalism.org

 

The Coalition For Women In Journalism closely monitors the incidents in Turkey with great concern. Since March 8, Women's Day, police violence against women journalists increasingly continues in the country. As the coalition, we urge the Turkish state to provide a free environment for journalists. Following the news is our most fundamental democratic right to report. We demand the immediate release of our detained colleagues. Journalism is not a crime. Journalism cannot be prevented.

If you have been harassed or abused in any way, and please report the incident by using the following form.

Previous
Previous

United States: CNN Political Reporter Talked Over During Commentary About Presidential Debate

Next
Next

The Coalition For Women In Journalism Celebrates “Day Of Kurdish Women Journalists”